30 Ağustos 2013 Cuma

7-tahran



bayramin ikinci gunu ve tahran'da vaktinde kacar hanedaninin kullandigi golestan sarayi'na gidiyorum. saray kapali carsi'nin hemen yakininda.  etraftaki dukkanlar hep kapali. agaclardan midir nedir saray sanki tahran'in gobeginde degil de havasi temiz bir yerde gibi. duvarlar hep renkli ve suslu, icerisi modern sekilde dosenmis. begeniyorum burayi.




golestan sarayi

arkadasim fransa vizesi alacak ve ogle yemegini civarda yemeyi teklif ediyor. kurstan cikinca otobuse binip adresi ariyorum. velime isimli esnaf lokantasi tadinda bir yere gidiyoruz. kapida sira var. yiyecekler gorece ucuz ve taze oldugu icin boyleymis. ben baklali ve etli pilav aliyorum. yine yarisini yiyemeyip paket yaptiriyorum. ogle vakti cokca yemek pek aliskanligim degil. arkadasim vizeyi aliyor. seviniyor cunku sevgilisiyle 40 gunluk bir yuruyuse gidecekler fransa'da. 

bugun tahran'in bazar-i bozorg'una yani kapali carsisi'na gidecegiz. kurstaki okuma metninde de epey bahsedilmisti. biz de meraklandik. yine iki arkadas ayarlayip onlarla dusuyorum yola. carsinin cevresinde felafelcilerin oldugunu duymustum. felafel sevdigim icin ekmekleri kotu olsa da yemek istiyorum. carsiyi buluyoruz ama giristeki altincilar disinda cekici bir yani yok. geleneksel bir sey satilmiyor. buradaki unlu serefu'l-islam lokantasina gidelim diyoruz ama yemekleri bitmis. carsinin yan kisminda bir yapi var. mescid sanirim. oraya fotograf cekmeye gidiyoruz. avluda iran'in tipik cadorundan degil de carsaf giyinmis ve sunnet cocuguna takilan kirmizi kusaklardan on kismina gorevli yazisiyla gecirmis iki kadin geliyor ve bana uzun kollu ve uzun kiyafetimin on dugmeleri acik oldugu icin kiziyorlar. ayip ayip burasi mescid diyorlar. anlamamis gibi yapip kaciyorum. icimden burasi avlu dostum ne mescidi diyorum. kendimi bir an persepolis filmindeymis gibi hissediyorum. carsida ben kolye secerken arkadaslardan biri mizmizlaniyor. benden ayriliyor ve uyumaya gidiyorlar. ben de biraz daha dolasip cikista gelirken gozumun takildigi mantar ve peynir soslu hatdagdan aliyorum. sirf meraktan. ac degilim ve iki isirip cantama koyuyorum. buradan lale park'a gecip arkadasimla bulusacagim. oncesinde metroyla bahar caddesi'ne gidip kiyafet bakiyorum. lale parkinin yakinindaki tahran universitesi'nin yurdunda kalan kurstaki sinif arkadasim yurttaki azeri arkadaslarina bulgur pilavi pisirmis ve parkta yiyorlarmis. gunduz ona bulgura patates koymasini soylemistim. oyle de yapmis. normalde bu pilavla pek ararm yok ama patatesli oldugu icin yiyorum. 

burasi avlu

tejris meydani'nin yakininda saadabad sarayi var. bugunku dersten cikisi da ona ayirdim. yine yanima yoldas buluyorum. yolda zaman muzesine de ugruyoruz. muzede bir gorevli bizimle epey ilgileniyor ve kendi yazdigi hatlari hediye ediyor. ramazan bittigi icin bu sefer muzenin kafesi acik. oturuyoruz. 

muzeden sergide saat


saadabad sarayi'nin bahcesi cok genis. bazi yapilar ziyarete kapaliymis. her binaya ayri ayri bilet almak gerekiyor. uc bes tane bilet alip giriyoruz. sadece sol kismini gezebiliyorum. cunku vaktim yok eve gitmem gerekiyor. zaten siraz'dakine benzer sekilde yine dizlerimin gucu cekiliyor ve dinlenmem gerekiyor. gezdigim yerler de pek aman aman gelmiyor nedense. pehlevi sahi yerde yatiyormus onu ogreniyorum. yatak odasina muzeye donustukten sonra is olsun diye bir tahta yatak koymuslar sonradan. 


saadabad sarayi

saraydan cikip eve yetisiyorum. evimizde isvicre'den bir misafir var. o da farsca icin buralarda. ben artik gedikli misafir oldugum icin ona caylak gibi davraniyorum. isfahan'da ozel ders almis gitmeden de eski dostunun evine ugramak istemis. arkadasim bu isvecli amcayi(cunku yasi var bayagi) daga cikarmak istiyor ve beni de tekrar davet ediyor. ben de daga cikmam ama restoranlarin orada eglenirim diye kabul ediyorum. dereke'de beni asagiya birakip onlar gidiyorlar. benim niyetim nargile icmek ve kursun son haftasi da olsa birazcik farsca calismak. kitaplarimi da yanima aliyorum. ac degilim ama nargileden once yesem iyi olur diye arkadasimin tavsiye ettigi spu isimli restorana gidiyorum. ekmekleri sahiden cok taze ve guzel. dereke'de restoranda calisanlarin cogu iran azerisi. benim garson da oyle. menuden bir kelime soruyorum ve "o sumuk" diyor. arkadaslarina gidip turkiye turkcesini soruyor meger kemikmis. keske sormasaymisim. siradan kebap aliyorum ucundan tirtiklayip paket yaptiriyorum. buradan ust kisimdaki sakin yerlerden bir restorana gidip nargilemi istiyorum. ama tadi garip. pek keyif alip ictigim soylenemez. farsca zamanlari calisiyorum. vakit geciyor ve arkadaslarim geliyor. eve donuyoruz.

son saray ziyaretimi de yezd'e gittigim arkadasimla yapiyorum. niyaveran sarayi'na gidiyoruz. bu sahlik doneminin son sarayi oldugu icin ozellikle bakimsiz gibi bir hisse kapiliyoruz. her yapi farkli tarzda yapilmis ama ici 20. yuzyil. bu yuzyilin kral olmak icin yanlis bir zaman oldugunu dusunuyorum.  cok siradan odalar. insanlar oyle dusunmuyor olmali ki prenses sureyya'nin tablosunun yaninda fotograf cektirip mutlu oluyorlar. buranin kafesinde de biraz soluklaniyoruz.

niyaveran sarayi'ndan bir bina


bugunu arkadasima ayirdim. ben yemek icin internetten okudugum hotel naderi'ye gitmek istiyorum. yolda konusyoruz. iran filmlerinde nicin bu kadar cok arac sahnesi oldugunu anliyorum. mesguliyetten benimle de genelde hep arabada konusuluyor. burasinin da yemeginin cogu hatta ekmegi bitmis. ama menusu zengin sayilir. borc corbasi bile var. tahran'in en eski restoranlarindanmis. garsonlarin bile elleri yasliliktan titriyor. ekmek olmadigi ve icecegi soguk getirmedikleri icin pek yiyemiyorum. bunu da paketletiyorum. arkadasim kilden heykeller yapiyor. bazen alcidan. son sergisinin oldugu hane-i hunermendan'a gidip belge aliyor. ben onu beklerken sergileri geziyor ve hediyelik kisminda alisveris yapiyorum. sonra kafesine oturuyoruz. buradan da biraz erken kalkiyoruz cunku hindistan gunu varmis oraya gidecegiz. hindistan gunu bizim kursun hemen arkasindaymis. daha dogrusu kurs binasi dehkhoda isimli dil bilgininin buyuk evinin devlete bagislanmis bir parcasiymis. evin diger kisimlari da yine kultur merkezi olsun diye bagislanmis. 

taa ilk gunlerde sehname ve hafiz okumasi icin gittigimizde dinledigim mursidin zurhanesine gidecegiz bugun. zurhane guc evi gibi bir anlama geliyor. eski yunan gymnasiumu, pehlivan okulu, tekke ve dans evi arasi bir sey. normalde seyirciye acik degilmis ama cocuklarin gosterisi oldugu icin bir gunluk bir seyir varmis. yerlerimizi alip izliyoruz. cocuklarin hepsi erkek ama en son bolumde kucuk bir kizcagiz da katiliyor. cocuklar her asamadan sonra sonuna "ya ali" ekleyerek salavata benzer bir sey okuyorlar. gosterinin sonunda yemek de veriliyor. 

tahran zurhanesi

son haftam. kurs henuz bitmeyecek ama ben ayrilacagim. mucevher muzesine gitmek niyetindeyim. turkiye buyukelciligi'nin tam karsisinda bir bankanin alt katindaymis bu muze. ekstra guvenlikten gecip giriliyor iceriye. elmaslar guzel. buradan herkesin ilk haftalarda gezdigi azadi meydani'na gidiyorum. sah zamaninda yapilmis azadi kulesi modern mimari ile islam mimarisinin unsurlarini meczetmis deniyor. azadi meydaninin yanindaki otobus duraklarindan milad burcuna gidiyorum. iran da bircok ulkenin en buyuk kule benim ulkemde yarisina katilmis birkac yil once. sanirim dunyadaki en uzun altinci kuleymis. konbed dedikleri en ust kubbesine cikmiyorum. biraz daha asagilardaki kattaki kafeye gidip dondurma yiyor etrafi izleyip ayriliyorum.


azadi meydani ve kulesi

yakindan kule

milad kulesi


kuleden gorunen elborz daglari, binalar ve yollar


metroda ayagimda bir aci hissediyorum. bir bucuk aydir terlikle dolastigim ayagimi sonunda kanattim. seke seke arkadasimla bulusup ona yuruyus icin spor kiyafet bakiyoruz. pazar gunu son mesnevi okumasini dinleyecegim. oncesinde gruptaki arkadaslardan biri bizi yemege davet ediyor. ben yine bir eve davetliyiz diye hediye olarak buyuk bir pasta aldim. oysa restorana davetliymisiz bana guluyorlar. veliasr caddesi'nde nayeb restoran'a gidiyoruz. corbasini begeniyorum. ortaya karisik bir kebab geliyor. kebabi da guzel. evdeki okumada da benim pastayi yiyoruz. ertesi sabah son kez kursa gidiyorum. azeri kantinci basindan beri bana kibar davraniyordu bu sefer ayak parmagimi kremliyor ve eczaneden aldigim sargi bezini sariyor. bunlari gizlice yapiyor cunku bana dokunmasi kurs yonetimince hos karsilanmazmis.  

kantinci cok iyi japonca konusuyor. bir muddet japonya'da yasamis zaten. niye kantinde calistigina sasiriyoruz. universite mezunu taksicilere sasirdigimiz gibi. iran'da maaslar cok dusuk. ve rusvet dondugu soyleniyor. taksicilik daha iyi para getiriyor. meshur iran cok ucuz lafinin soyle bir dogrulugu var. insanlarin cok ucuza yasayabilecegi bir standart da olusmus. cok kalitesizce. su idaresine bagli bir kuafor gayri resmi ve cok ucuza halka hizmet veriyor mesela. gunluk pazar denilen yerde satilan seyler bizim semt pazarlarinda satilmayip fakirlere birakilan kalitede. temiz olmayan bufelerde cok ucuza yemek bulabiliyorsunuz. yiyebilirseniz tabi.

ben iran seyahatime ciktigimda gezi olaylari devam ediyordu. gittigim icin biraz uzuldum. normalde planladigim hazirliklari pek yapamadan bavulu toplayip ciktim yola. orada olaylari izlemis kisiler vardi. (onlara gore) durduk yere boyle bir sey cikmasina biraz sasirmis biraz da sevinmisler. ben de disaridan biri olarak iran'i gozlemlemeye calistim ama son yillardaki iran'a yakin cografyada olanlar iran hakkinda keskin yargilarda bulunmami engelliyor. misir'a husnu mubarek devrilmeden once gitmistim ama mubarek'i istifa ettiren olaylari beklemiyordum mesela. turkiye'de gezi olaylarini da beklemiyordum. iran'da da beklemedigimiz seyler olabilir. halkin ve devletin ayri bir gundemi var genel olarak iran'da. burasi musluman olmayanlarin bile kutsal topraklara girmis gibi basini kapatmak zorunda oldugu bir yer. ben oradayken rusvet ve gorgusuzlugunden biktiklari ahmedinejad yerine en azindan konusmayi biliyor diye molla gorunuslu ruhani'yi secmislerdi. herkes evinde ya turk dizisi ya da uydudan avrupa'da program yapan farsca kanallari izliyor. kendi dizileri de var elbette. dizide banyodan cikan genc kiz bornozunun altindan her herini kapatmis halde gorunuyor. karisiyla kavga eden adam icki imasi yasak oldugundan arkadaslariyla sigara ve nargile icip sarhosmus gibi yapiyor. absurd her sey. absurdluge mecbur gibiler. neden bilmiyorum cok fazla banka var. ama hicbirisi yurt disiyla is yapmiyor. ben de arkadasima borcumu istanbul'dan simsar yoluyla odemek zorundayim. tum bunlarin ustune bir de ambargo. amerika suriye'ye savas acarsa iran'in sicak catismadan uzak kalmasi zor. rejime bagli halk kesimi belki savasa kosar ama cogunlugun savas ister gibi bir hali yok. muhalefet olmadigi icin anlamak da kolay degil. sadece tahran'daki tum binalara, metro istasyonlarina, alanlara islenmis iran-irak savasindan kalma sahneler ve temsiller insanlarin cogundan uzak gibi.

bir film tavsiyesi ile bitireyim. gitmeden once izlediklerim icinden en begendigim film. daryus mihrjuyi'den 1969 yapimi gav. iran erkeklerindeki kadina karsi gizemli umarsizliginin, bir dagin kovugunda sakli ve imdada kosmasi icin gidilen dinin, saplantinin ve dayanismanin topluma dair ipuclari. eslam sen ne yapiyorsun?

gav(the cow) filminin afisi














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder